25 Eki 2011

CENNETE EN SON GİRECEK KİMSE…

Bayburt Eymur Köyü

CENNET VE CENNETE EN SON GİRECEK KİMSE… 


Cennet; sözlükte “bitki ve ağaçlarla örtülü yer ve bahçe” anlamına gelen cennet, din literatüründe, îmân edip sâlih amel işleyenlere, ahirette vaat edilen nimet ve mükâfat yurdu ahirette, Müslümanların nimet ve mutluluk içerisinde, sonsuz olarak yaşayacakları yer olarak tarif edilir.

Cennet, bir hayal değildir!

Cennet sözünü duyduğumuzda, kurduğumuz hayaller vardır. Bağ bahçe, yeşilliklerle örüntülü doğa güzelliği, huriler, hizmetçiler, sonsuz bir hayat, sonsuz ve dünyada eşine rastlanamayacak olan nesneler, nimetler, meyveler gibi şeyler gelir aklımıza.
Allahu Zülcelâl, Kurânı Kerim’de mealen buyurdu ki: “Rabbinizden (af ve) mağfiret istemeye ve Cennet'e girmeğe koşunuz. Bunun için çalışınız! Cennet'in büyüklüğü, gökler ve yer küresi kadardır. Cennet, Allahu Teâlâ’dan korkanlar için hazırlandı. Bunlar, az bulunsa da mallarını Allah yolunda verirler, öfkelerini belli etmezler, herkesi affederler. Allahu Teâlâ, ihsan edenleri sever.” (Âl-i İmrân; 133)

İnsan hayal kurduğu ve var olmasını istediği, fakat dünyada var olması imkansız gibi görünen bu hayallerini, belki kavuşmak belki de hayal etmek adına, zaman zaman filmlere, romanlara da konu yapmıştır. Fakat hayal gücünü dahi zorlayan bu eylemler, diğer insanlar tarafından, fantastik yada ütopik gibi sıfatlarla yaftalanarak, aslında ne kadar gerçek dışı oldukları vurgulanarak, fikir sahibinin güvenirliliği dahi sorgulanmıştır.
Cennete ancak müminler girer!

Cennetin nimetleri


Cennet ve Cennet nimetleri, iman eden ve Allahu Zülcelal’in vaatlerine güvenen müminler için ütopik yada fantastik kurgu filmi değil; Rabbinin kendisi için hazırladığı bu eşsiz nimetleri düşünerek, huzur ve mutluluk duyduğu, hasret çektiği bütün hazırlanmış eksiksiz nimetlerin en üstünde ‘Cemalullah’ı seyretme ayrıcalığını bulacağı, bunu düşündükçe de yüreğinin muhabbetten kaynadığı bir yerdir.
Asırlardır âşıklar, Allah dostları, cennet nimetleri hakkında bilgiler vermişler, Allahu Zülcelal’in müminler için hazırladığı konukluklardan bahsetmişler. Yunus emre:

Şol Cennet'in ırmakları Akar Allah deyû deyû.

Çıkmış İslâm bülbülleri, Öter Allah deyû deyû…

Diyerek dizeler yazmış.

Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyenler de filmlerde ve romanlarda görebildiği hayallerinin ürünü güzelliklerin gerçek olmasını istemişler, bunlara özenmişler. Elinden geldiğince ve gücünün son noktalarını zorlayarak, dünya hayatını o güzelliklere benzetmeye ve Cennette müminler için anlatılan mutluluk ve huzuru yakalamaya çalışmışlardır.

Ancak inançsızlar da dünya şartlarında bunların gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu anlaması ve bu güzellikleri sadece hayal etmekle yetinmek zorunda kalışı, ruhlarında derinlemesine bir zevk oluşturamamıştır. Aksine kendilerinde oluşturmaya çalıştıkları hayal ürünü ve sadece dünyaya dair güzelliklerin sonundaki eksikliklerin farkına vardıkça dünyanın gerçek yüzünü görmelerine, ‘keyiflerinin kaçmasına’ sebep olmuştur.

Bunun için en ibret verici örnek Allahu Zülcelâl Hazretlerinin Kuran’da, “Bilmez misin Rabbin neler yaptı ‘Ad (halkın)a, çok sütunlu İrem (halkına), ki bütün o topraklarda bir benzeri inşa edilmemişti?” (Fecr; 7-8) ayeti celilesinde haber verdiği İrem Bağları’dır.

İrem Bağı; Hûd aleyhisselâm zamanında, Âd Kavmi’nin reisi olan ve Hûd aleyhisselâma inanmayan Şeddâd bin Âd isimli bir inkârcının haddisni aşarak: “Ya Hûd! Senin ilahın, o dünyada yaptığı Cennet’le öğünürse ben de bu dünyada bir cennet yapayım ki, onun Cennet’inden daha şahane olsun!” diyerek, dünya servetini dökerek yaptırdığı bir bahçedir.

Fakat bu gün; ne tam olarak yeri bilinmektedir nede o şahane devasa yapıtlardan bir emare kalmıştır geride. İrem bağlarını oluşturan ve onunla böbürlenen insanlar da yok olmuştur.

Allahu Zülcelâl, bizlere, Kuran’da cenneti tarif ederken, dünyada hiçbir şeyle benzeştirilemeyecek ve kıyaslanmayacak geniş nimetlerin varlığını müjdelemektedir.

“Orada diledikleri her şey onlarındır; katımızda daha fazlası da var.” (Kâf; 35) ayetiyle, cennet nimetlerinin genişliği ve aklın alamayacağı çeşitliliğini; “Artık hiçbir nefis, yaptıklarına karşılık olmak üzere, kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin) saklandığını bilmez.” (Secde; 17) ayetiyle, sayılamayacak kadar çokluğu ve bunların gözlerde aydınlığa sebep olacak bir sevinç ve ferahlığa sebep olduğu; “Takva sahipleri mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar. Oraya güvenlik ve barış içerisinde girmelerini söyleyeceğiz. Biz onların gönüllerinden kini söküp attık. Artık kardeşler olarak, tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Hiç bir zaman yorulmayacaklar ve oradan çıkarılmayacaklar.” (Hicr; 45-48) ayetiyle, esenlik ve huzur içerisinde olacaklarını beyan buyurmuştur.

Cennete son girecek kimse




Cennete ilk olarak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem girecek ama bir de son girenin haline bakalım… Kalbinde zerre kadar iman olan herkes; kimisi doğrudan kimisi de cehennem de cezasını çektikten sonra cennete girer, ancak cennet ile cehennem arasında, yüzü ateşe doğru dönük ehli iman bir kimse kalır. O, cehennemden en son çıkarak cennete girecek olan kimsedir.

- Ya Rabbi! Yüzümü şu ateşten kurtar. Kokusu, dumanı beni kavuruyor, keskin ateşi beni yakıp duruyor, der ve sürekli yalvararak dua eder. Allahu Teâlâ:
- Bu senin dediğin yapılacak olursa başka bir şey istemez misin? Buyurur. O ise;
- Senin büyüklüğüne yemin ederim ki istemem! Der.
Verdiği söz üzerine Allahu Zülcelâl, onun yüzünü ateşten çevirir, cennete doğru döndürür. Cennetin olanca güzelliklerini görünce kendini kaybeder, sonra susar ve biraz bekler. Ve dayanamaz;

- Rabbim? Beni cennetin kapısına yanaştır, der. Allahu Teâlâ:
- Daha başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin? Buyurur. O da:
- Rabb’im! Yarattıklarının en kötüsü ben olmayayım, der. Allahu Teâlâ:
- Bunu da verirsem, başka bir şey istemeyeceğine dair söz verir misin? Buyurur.
- Büyüklüğüne yemin ederim ki başka bir şey istemem, diye söz verince, cennetin kapısına getirilir. Cennetin olanca güzellik ve yeşilliğini, içerideki neşe ve sevinci görünce, yine unutup, yalvarmaya başlar;
- Rabbim! Beni cennete koy, der.


Allahu Teâlâ: - Ey insan! Yazık sana! Sen ne sözünde durmaz bir kimseymişsin! Daha başka bir şey istemeyeceğine dair söz vermemiş miydin? Buyurur. O kimse:
- Rabbim! Yarattıklarının içinde en kötü durumda beni bırakma, der.
Allahu Teâlâ bu hâlden hoşlanır ve cemaliyle güler, cennete girmesine izin verir.
- Bir dileğin var mı? Diye buyurur. O da dilediği kadar diler. İstekleri bitince Allahu Teâlâ:
- Şunu da iste, bunu da iste! Diye hatırlatır. Nihayet dilekleri bitince;
- Bunların hepsi senin, hatta bunun on katı da senin! Buyurur.

Allahu Zülcelâl, cennetine en son gireni de ilk gireni de adeta nimetlere boğacak ve o kulun sonsuz güzellikler içinde saadet bulması için bütün nimetleri emrine verecektir.

Biz de inşaallah, ayetlerin ve hadislerin ışığında, cennet ve cennet nimetlerinden bahsetmeye, anlamaya ve müminleri bekleyen güzelliklerin, sonsuz hayatın ve sonsuz huzurun hayalini hep birlikte kurmaya çalışacağız. Hem tam ve kesin bir inançla…
Ümit ediyoruz ki Rabbimiz, nimetlerinden bahsederek, yüceliğini anlatmamızdan dolayı, bize de o sonu gelmez nimetlerini nasip edecektir... 

Hiç yorum yok: