İki Sevme Arası Bir İtaat... Ey Nebi...
İtaat eeet!
Peki ya, Peygambere itaat etmeye ne demeli? Onun [asm] izinden yürümek de böylesine zorlayıcı mı? Ona [asm] tâbi olmak da istemeye istemeye mi olmalı? İte kaka bir itaat mi isteniyor bizden? Ya itaat edersin, yoksa yanarsın şantajıyla mı çağrılırız Resulullaha [asm] itaate?
Yüzümüzü yoktan var eden, aynaya baktığımızda bizi kendi kendimize yeniden sevdiren Yaradan niye bize zoraki bir yol çizsin ki? Kendi varlığımızdan ne kadar memnun isek, gözümüzün üzerindeki kirpiklere ne kadar itirazsız isek, Onun bize çizdiği yolu çirkin bulmaya o kadar hakkımız olmamalı.
Yoksa, yüzümüzün her noktasını özenle var eden Yaradan ile yüzümüzü kıbleye dönmeye davet eden Rab ayrı kişiler mi? Yoksa, gözümüzle görmeye değer güzellikte milyonlarca çiçeği var eden Allah başka biri, bizi Resulullahın [asm] ebedî bahar vaad eden yoluna çağıran Rabbimiz başka biri mi? Beni ben yokken bile seven, ben beni sevemezken de beni sevip özenerek insan olarak var eden Yaradanım, beni niye sevimsiz, lüzumsuz, faydasız, zoraki bir yola çağırıyor olsun ki?
İşte Rabbimizin bizi Resûlünün yoluna çağırdığı sözü:
De ki [ey Elçim] bana itaat edin? [Âl-i İmran, 31]. Ayet cümlesini tam göbeğinden yazıyorum ki, noktalı yerleri akleden kalbimizle birlikte dolduralım.
Her itaat çağrısı, bir soruyu kaçınılmaz kılar: Niye ki? Nereden icap etti bu itaat şimdi? Noktalı bıraktığımız yerlerde, Rabbimiz Niye ki?nin cevabını veriyor.
De ki, eğer Allahı seviyorsanız, bana itaat edin? Demek ki, Resule itaatin gerekçesi, hiç de zoraki değil. Sevmeye bağlı Ona itaat.. Sevmene bağlı? Hem de Allahı sevmene? De ki,eğer sevmeye Allahtan daha lâyık birisini biliyorsan, bana itaat etme? De ki, eğer Allahı değil de bir başkasını sevmek senin için daha kârlı ve faydalıysa, bana itaat etmesen de olur
?
De ki, seni hiç yoktan çıkarıp insan olarak var edeni sevmek sana zor geliyorsa, bana tâbi olma? Yine, de ki, seni hiç kimsenin anmadığı günlerde anıp da herkesin anmaya değer gördüğü biri olarak seçen Rabbini değil de, yolunu hiç gözlemeyen, yokluğunda seni hiç anmayan bir başkasını daha çok seviyorsan, benim izimden yürüme?
Bir de, de ki, eğer seni senin kendini sevmenden önce seven Birini değil de, yeryüzünde yüzünün görünmediği onlarca yıl boyunca seni anılmaya bile değer bulmayan birilerini daha çok sevmeye
değer görüyorsan, bana değil onlara itaat et.?
Sözün özü: Resullullaha itaatin ön şartı, sevmek. Sevmekte zorlama yok. Sevmek, ite kaka değildir.
Sevmek, yokuş yukarı çıkmak değildir.
Bir akıştır sevmek. Gönüllü bir bakıştır. Yokuş yukarı da olsa, gönlünce yürümektir. Sevmekle yorulmaz insan. Sevmekle insan dirilir, diriltir. Kimseden zorla sevmek beklenmez. Öyleyse, zoraki değildir Resûlullaha itaat?
Her itaat çağrısının ikinci bir sorusu daha vardır:
İtaat edince nolacak?
Nereye varacağım Onun izinden yürürsem? Ne elde edeceğim, Ona tâbi olarak?
Rabbimizin buna cevabı da tanıdık ve sevimli: sevilmek. De ki, eğer Allahı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin? Yani. De ki, eğer Allahtan başkası tarafından sevilmekle daha çok kâr edeceksen, bana itaat etmesen de olur..? Yine, de ki, eğer Allahtan başkasının seni sevmesi seni yokluktan, hiçlikten kurtaracaksa, benim izimden yürüme.? Yine, de ki, hiç kimsenin hatırını saymayacağı, herkesin yokluğunu kanıksayacağı, seni unutacağı, seni unuttuğunu da unutacağı gelecek günlerde, Allahtan başkası tarafından sevilmek seni toprağın altından çıkaracaksa, ebedî diri kılacaksa, benim ardıma düşmesen de olur?
Bir de şöyle de ki, eğer kusurlarına rağmen senin rızkını hiç kesmeyen, ayıplarını bildiği halde seni kimselere rezil etmeyen Allah değil de bir başkasıyla, bana tâbi olmasan da olur..?
Ne güzel ki, ayet cümlesinin son ibaresi, Allah tarafından sevilmeyi zirve bir tasvire çıkarıyor: öyle sevsin ki Allah sizi, günahlarınızı kusurlarınızı toptan bağışlasın.
Adeta görmezden gelsin. De ki eğer Allahı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı toptan bağışlasın.? [Al-i İmran, 31]
Öyle bir sevgi ki sevdiğinin ayıplarını görmeyecek kadar körleştirici bir sevgi. Öyle bir sevilme ki, sevilen hem bağışlanıyor hem bağışlandığı kendisine hissettirilmiyor hem de bağışlandığı suçları ebediyen yüzüne vurulmuyor. En ufak bir kınanma sözü, bakışı, edası duymuyor, görmüyor, bilmiyor sevilen.
Öyle bir sevilme ki, sevilenin tüm hataları, cinayetleri, isyanları hasıraltı ediliyor, örtülüyor.
O Allah ki, Resulüne itaati iki sevgi arasına sandöviçliyor.
Eğer Allahtan başkasını sevmek daha anlamlıysa, bana itaat etmeyin diyor Resulullah.. Eğer Allahtan başkası tarafından sevilmekle daha çok sahiplenilecekseniz, yine bana itaat etmeyin! diyor Resulullah.
Daha doğrusu, denmesi isteniyor. Sevdiğini iddia eden, sevilmek isteyen Allahın Resûlüne seve seve itaat eder. Öyle değil mi?
Senai Demirci