28 Kas 2011
26 Kas 2011
13 Kas 2011
Dört Kapı
Dört Kapı
"-Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"-Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım.
...
Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.
Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana; "-İşte sana istediğin örnekler....
Birinci, şeriat kapısını geçmiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.
İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu.
Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.
Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile..."
Döndüm Mevlana Gibi
7 Kas 2011
Kurtların dostluğu
Geniş ve ıssız bir ovadan geçiyordum. Garip bir çobana rastladım. Gördüm ki, derin bir huşû içinde namaz kılıyor, sürüsünü de kurtlar koruyordu. Taaccüb ettim. Merakla namazın bitmesini bekledim ve:
“–Ey çoban! Kurtlar nasıl oldu da koyunlarınla dost oldu? Onlardaki düşmanlık ve cânîlik rûhu nasıl oldu da yerini sulh ve muhabbete terketti?” diye sordum.
Allâh’a secdenin alâmeti sîmâsını nûra bürümüş olan sâlih çoban, şöyle dedi:
“–Ey garip yolcu! Kurtların kuzulara olan şu dostluğundaki sır, çobanın, sürünün asıl sahibine olan dostluğuna bağlıdır. Yâni bu hâl, muhabbetteki bir sırdır.”
Bu kıssada da görüldüğü üzere muhabbet, öyle bir sırdır ki, insanın rûhunu inkişâf ettirip geliştirme bakımından ondan daha güçlü bir müessir yoktur. Hele o muhabbet bir aşk hâline gelmişse, onun nûru bütün hevâ ve hevesâtı yakar. Zulmet perdelerini kül eyler ve gönlü sonsuz yüceliklere nâil kılar. Zîrâ:
“Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeme muhabbet ettim de bu kâinâtı yarattım.” (İ. Hakkı Bursevî, Kenz-i Mahfî) beyânında ifâde edilen gizli hazînenin en yüce vasıflarından biri de, mutlak güzellik idi.
İşte Cenâb-ı Hakk, bu esrârlı ve nâmütenâhî idrâk ötesi güzelliğin gizli kalmasını arzu etmedi ve kâinâtı yarattı.
Bu yaratışta O’nun sonsuz güzellik ve nûr deryâsından bir damlacık, bu âleme ve toprağa nasîb oldu. Böylelikle toprak, diğer varlıklardan ayrı bir üstünlük ve meziyet kazandı. Öyle ki Allâh Teâlâ, varlıkların en şereflisi olarak yarattığı insanı da topraktan halketti.
Bütün varlıkları ilâhî muhabbetle yaratan Allâh -celle celâlühû-, onların herbirini kendisinin san’at ve kemâline delîl kıldı. İlâhî bir san’at hârikası olan insanın varlığı da, aşk ve muhabbetin kâmil bir tezâhürü oldu. Zîrâ Hakk’ın gizli hazînesinden taşıp coşarak tezyin ettiği bu âlem ve topraktan murad, yalnız alabildiğine engin yeşil kırlar, vâdîler, ulu sahrâlar ve dağlar değildir. Toprağın ve bütün mahlûkâtın yaratılışına vesîle olan aşk, muhabbet menbaı ve kâinâtın özü olan insandır. Bu itibarla insanın mükerremliği, yaratılış gâyesini koruyabildiği nisbettedir.
Diğer taraftan var oluş sebebi “muhabbet” olduğundan her canlıda bu vasıf, fıtrî bir temâyül arzeder. Bir akrebin bile yavrularını sırtında taşıması, muhabbetin bir neticesidir. Ve bu temâyül, varlıkların en şereflisi olan insanda zirvededir.
Bilmeyen ne bilsin seni, gamlanma deli gönül..
Gönülden anlamayana, bağlanma, deli gönül.
İçin tatlı, özlü yemiş, kıırıldıkça ballanır.
Sende ki seni koyup, avlanma, deli gönül..
Bu görünen ben değilim, ben ben dediğim nedir ?
Dilimle söz söyleyen, sözü söyleten midir_?
Baştan ayağa gömleksem, içimdeki ben midir?
Sureti ben sanıpta, avlanma deli gönül..
Sinenin içindekine aldanıp, gönül sanma..
Varacağın o menzili; tesbih, seccade, sanma..
Attığın üç, beş adımla, yollar tükendi sanma!
Yolların başındayken, sallanma, deli gönül..
Padişaha vasıl olan, elbet olur padişah..
Sırların sırrı onda "Lailahe illallah".
Görmeyerek yol yüreyen "bela bulur" ahu vah..
Sarayda vahdet vardır, canlanma deli gönül !
Hz. Mevlana.
5 Kas 2011
Bayramınız mübarek olsun
Arefe Günü Sabah Namazından İtibaren Bayramın Dördüncü Gününün İkindi
Namazına Kadar Yirmi Üç Farz Namazının Arkasından Birer Defa,
"Allahü Ekber Allahü Ekber, La ilahe İllallahu Vallahu Ekber. Allahu Ekber
Ve Lillahi'l-Hamd "Diye Tekbir Getirilir ki, Buna"Teşrik Tekbiri"Denir."
"Anlamı Şöyledir: "Allah Herşeyden Yücedir, Allah Herşeyden Yücedir.
Allah'tan Başka İlah Yoktur. Ey Allah'ın Herşeyden Yücedir,
Allah Herşeyden Yücedir. Hamd Allah'a Mahsustur"
(Erdal Özdemir)
4 Kas 2011
Bugün CUMA
Bayburt Eymur Köyü
Yürüyorsun..telaşların omuzlarında..çalışıyorsun umutların
köşe başlarında..yaşıyorsun özlemlerin yarınların ardında..gülüyorsun
mutlulukların var-yok arası gidip gelmelerde..an'ın bıçak sırtında nefes alıp
veriyorsun..aldığın nefes kadar umutlusun,verdiğin kadar huzurlusun..
Sürekli ve kalıcı sanıyorsun kendini..oysa bedenini bir andan başka bir
ana taşıyamıyorsun..sonraların sonrasında hayallerin..iki dudağının arasında
hayatın..alıp verdiğin nefes kadar varsın..nefesin ha bitti ha bitecek..
Varlığını çoğaltıyorsun kendince..biriktiriyorsun elinde olanlar bitti
bitecek..
Kızgın bir kor gibi avucunda kaygıların..şehrin girdaplarında
bir varsın bir yoksun..umut ile umutsuzluk arasında dolanıyorsun..
Kaldırımların sana söyleyeceği yok..kapılar bir yerlere
açılmıyor..meydanlar sesine ses katmıyor..sokaklar kalbine çıkmıyor..aynalarda
yüzün eskimiş,ağlıyor..
Bilmeden benliğini sivriltmişsin..farkında
değilsin umutlarının hepsini cılız nabzına taşımışsın..sesin çöle düşüyor,sözün
boşlukta kalıyor..huzurdan azalıyorsun her an hüsranın büyüyor..
Bugün
cuma..varlığın bayramı bugün...seni varedenin seni severek var kıldığını
haykırıkıyor ezanlar..seni sevenlerin ve sevdiklerinin arasına katan
Rabbinin,varlığını sadece varlığını,hiç bir şeye sahip olmasanda,hiç bir
albenili görüntüye sığınmasanda,hiç koşulsuz kabul ettiğinin habercisi ezanlar..
Dur şimdi..şimdi dur..kendini kırılgan aynalarda çoğaltmaya çalışan
bencilliğini sustur..seni boş sevdaların yokuşuna süren hırsını sakinşleştir..
Gürültüyü kes;secdenin sükunetine at özlemlerini..kıskanıpta seni güya
iyliğin için bin bir cezbeyle dünyanın kuyusuna atmak isteyen,atıpta ardından
kanlı gömleğine bakarak yalan yere ağlayacak sahte kardeşlerinden uzağa at
kalbini ve kalıbını..
Bugün cuma..
Dünyadan ümidini kes..
Sonsuzun pınarına yapıştır dudağını..
Senai DEMİRCİ
1 Kas 2011
KURBAN NASIL KESİLİR
GRAFİKLERLE KURBANLIĞIN YATIRILIŞI ve KESİMİ
Kurban, mümini Allah'a yaklaştırır
Kurban Bayramı, Hz. İbrahim ve İsmail'den günümüze kadar, hep bir kahramanlık, fedakarlık, hasbîlik ve teslimiyet sembolü olagelmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 'Kesilen kurbanların ne eti, ne de derisi Allah'a (cc) ulaşır. Yaradan'a ulaşan sizin takvanızdır.' denilmektedir.
KURBANLIK ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
- Bir ya da iki gözü kör olan havyanlar kurban edilemez.
- Kulağı ve boynuzunun üçte biri gitmemiş olmalı, burnu kesik olmamalı.
- Kuyruğunun üçte biri gitmemiş ve ağır hasta olmamalı
- Kesim yerine yürüyerek gidemeyecek derecede aksak olmamalı.
- Dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş olmamalı, dilinin büyük bölümü
yerinde olmalı.
- Koyun ve keçide bir, sığırda iki memesi kurumuş olan hayvan kurban edilemez.
KURBANLIK SIĞIRIN YATIRILMASI
Ardından ip hayvanın ön ayakların koltuk altından sırtına doğru dolanarak bağlanır.
İp sol tarafından arka kısma devam ettirerek karın ve arka ayak arasından sırta doğru dolandırılır.
Sırt kısmından uzanan iple 2 kişi kurbanı geriye çekerken önde 1 kişi kurbanın başını tutar.
Kurbanın yüzü kıbleye çevirilip ön ve arka ayaklar birbirine bağlanır. Kesim tamamlandıktan sonra hayvanın içindeki kanın daha güzel boşalması için ayaklardan biri (sol akra tercih edilmeli) serbest bırakılmalı. Küçükbaş hayvanlarda bir ayak bağlanmayabilir.
Kesim için yapılacak dua:
Kesim: Kesen kişi "Bismillahi Allahü Ekber" dedikten sonra beklemeden kurbanın boyun kısmında 3 damarı birden kesmeli.
Yön: Kurbanlık hayvan başı ve ayakları kıbleye döndürülmeli. Kesen kişinin de kıbleye yönelmesi sünnettir.
Vekalet: Kurbanın sahibi kesmeyi bilmiyor ise kesebilecek başka birini vekil tayin ederek kestirebilir. Bunun için (Allah rızâsı için bayram kurbanımı kesmeye seni vekil ettim) demesi ve kalben de niyet etmesi lâzımdır.
Kanın akması için derinliği ve genişliği yarım metre olan bir kuyu açılmalı. İş bitiminde kapatılmalı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)