30 Ara 2011

Allahın düşmanlarının bayramlarını kutlamaktan sakının

NOEL VE MİLADİ YILBAŞI


Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. 

Onlar, Rablerine eş tutuyorlar". (En.am suresi. Ayet 150)


Ezelden ebede kadar, insanlığın felahı ve kurtuluşunu hedef alan, ve bunun dayandığı delilleri bir bir açıklayan yegane müessese ’’İslam Dini’’ dir. 

Yüce Rabbimiz, en üstün bir din olarak İslam Dinini göndermiştir. Bu yüce dinimiz, kendine has hükümleriyle, tazeliğini kıyamet sabahına kadar muhafaza edecek güzellikleriyle, ve pırıl pırıl insanlığa ışık saçan hakikatleriyle, on dört asırdan beri ayaktadır; Kıyamete kadar da ayakta kalacaktır...


İşte mensubu olmakla şeref duyduğumuz yüce dinimiz, kendi kaide ve kurallarını tahrif edecek müdahalelere, ve beşeri düşünceleri ona karıştırmayı hedef alan, her türlü teşebbüse karşı uyanık olmamızı biz mü’minler'den istemiş, ibadetlerde ve adetlerde, Gayri müslimleri taklit etmekten şiddetle kaçınmamızı emretmiştir.
Milletler; dini esaslara bağlılıkla, milli hasletlerini korumakla ayakta kalmışlardır. İslamiyyete bağlılığı gevşeyen, milli inanç ve düşüncelerini inkar eden milletler, taklitçisi olduğu topluluğun uydusu haline gelmişlerdir. 


Peygamberimiz Efendimizde bir Hadis-i Şeriflerinde mealen şöyle buyuruyorlar: 
“Kim bir kavme benzemeye özenirse, o da onlardandır.” 
Bu suretle, içi boşaltılmış Hıristiyanlık, kendi ırkından ve soyundan başkasına hayat hakkı tanımayan kokuşmuş yahudilik adetlerine özenti duymaya set çekmiş, taklitçiliği adet haline getirenlerin, milli ruhunu kaybedip, özendiği o topluluğun mahiyet ve karakterini elde edeceğine işaret buyurmuşlardır.

Dinin direği olan namaz ibâdeti, dahi güneşe tapanlara benzememek için, kerâhat vakitlerinde yapılmaz.


Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde meâlen şöyle buyurur: 

“Ey îmân edenler. Yehûd ile Nasârâyı (Hıristiyanları) dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin (Yahûdiler, yahûdilerin, Hiristiyanlar hiristiyanların) dostlarıdırlar, siz müminlerden her kim, onları dost tanır, velî tutarsa, şüphe yok ki o da onlardandır. Onlardan sayılır. Âhirette onlarla berâber haşrolunur...)” (Mâide, 51 Elmalılı, 3/1712),
“Mü’minler, mü’minleri bırakıpta kâfirleri dost edinmesin” (Al-i İmrân, 28 )
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ehl-i küfre benzemekten korkutmak için; 

“Kim bir kavme benzemeye azmederse,o onlardandır ”buyurmuşlardır. (Feyzü’l-Kadir)

Diğer bir hadîs-i şerîflerinde; “Bir kişi, diğer bir kişinin ameline, yoluna ve âdetine râzı olursa, muhakkak ki o onlardandır.” buyurmuşlardır. (Kenzü’l-Ummal, 9/10)


Yüce dinimizin mensubu olduğunu, ve müslümanca yaşamaya çalıştığını söyleyen nice insanların,müslümanlarla alakası olmayıp, temamen başka dinlere mensup insanların adeti olan, "NOEL, PASKALYA" ve benzeri adetlere kendilerini kaptırıp, büyük günah bataklıklarına düştükleri bir hakikattir. 

İşte yukarıda bahsi geçen adetlerden biriside, bugün akşamdan sonra bütün hıristiyan alemince, ve memleketimizde de birçok gafil insan tarafından kutlanacak olan, noel ve miladi yılbaşı eğlenceleridir. O noel ve yılbaşı ki; Müslümanlıkla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayıp bilakis hıristiyanlığın küfür kokan bir adeti olduğu için, hem dinimize, hemde özünü dinimizden alan örf ve adetlerimize zıttır.


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri:
“İki dîni tasdik eden dahi, şirk ehlinden sayılır. İslâm hükümleri ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs edenler müşriktir. Halbuki küfürden uzaklaşmak, şirk şâibelerinden sakınmak tevhiddir.’ buyurarak, şöyle devâm eder:
Hindûların büyük bildikleri günlere tâzîm, Yahûdîler ve hıristiyanlarca bilinen âdetlere uymak, küfrü îcâp ettirir."
Nitekim ehl-i İslâm’ın câhilleri, bilhassa kadınlar, kâfirlerin belli günlerindeki küfür merâsimini icrâ etmektedirler. Bunları, kendileri için de bayram kabul edip, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlar gibi hediyeler yollarlar... Böylelikle o merâsîme tam mânâsı ile îtinâ ederler. (Mektubât-ı Şerife, 3 /41)

İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Hazretleri, böyle merâsimleri icrâ ile ehl-i küfre benzeyenlerin acıklı sonunu şu ifâdeleriyle haber verirler:

Bir defâsında, bir hastanın ziyâretine gittim. Ölümü yaklaşmıştı. Hâline teveccüh ettiğim zaman gördüm ki kalbi, şiddetli zulmet içinde. Her ne kadar bu zulmetin kalkması için teveccüh ettiysem de kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki, bu zulmetler, kendisinde saklı duran küfür sıfatından dolayıdır. Bu sıkıntıların başlangıcı dahi, küfür ehli ile dost geçinip durmasıdır".

Bundan sonra belli oldu ki bu zulmetlerin def’i için teveccüh, yerinde bir iş değildir. Zîrâ onun bu zulmetlerden temizlenmesi, cehennem azâbına kalmıştır. Ki küfrün cezâsı da odur. Ve bana mâlum oldu ki, onda îmandan bir zerre miktarı mevcuttur ve bunun bereketiyle cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.

Noel ve yılbaşı; içkiyi fuhşu teşvik edip, yeşeren çam fidanlarının yok edilmesine, israfa, kumara, cinayete ve sefalete teşvik edip iflasın amili olduğu ve İnsanı, insanlık tahtından indirip hayvani bir seviyeye düşürmektedir. Süfli bir hayata zebun kıldığı gibi, İnsanı mümtaz vasıflardan ayırıp, Hak'kın ve halkın nazarında en aşağı seviyeyelere düşürmektedir...


Yine içkinin kontrolü altına giren insana herkesin gözü önünde her türlü bayağılığı işlettiği, edep ve haya duygularının yok olmasına, birçok fazilet müesseselerinin yıkılmasına sebebiyet verdiği için. 
Daha bizim bildiğimiz bilmediğimiz, nice nice rezaletin işlendiği bir gece olması sebebiyle, yüce dinimizin esaslarına, içtimai hayata, akla ve mantığa, edep haya ve ahlak müesseselerine tamamen zıttır.

Muhterem Mü’minler! İşte böyle bir gece, biz mü’minlere, duvara astığımız takvimin tükenip bir yenisinin konulacağını hatırlatmaktan başka hiçbir şeyi ifade etmemelidir. Bir mü’minin bu gece niyetiyle, normal günlük yaşayışına ilaveten, en küçük bir değişik davranışta bulunması iman, inanç ve i’tikad noktasından büyük tehlike arz etmektedir. 

Bu sebeple, şuurlu mü’mine bu gecede düşen vazife; yemesinde içmesinde, giyim ve kuşamında en küçük bir değişiklik yapmayıp, sadece Ümmet-i Muhammedin bu gecenin şerrinden, zulmetinden emin olmaları, ve hakiki iman ve hidayet üzere hayatlarını tamamlamaları için Cenab-ı Hakk’a çokca dua ve iltica etmektir. 



Bir ayet-i kerimede meâlen 

“Bırak onları(kendi hallerine) yesinler, eğlensinler! Onları (boş bir) emel oyalayadursun. Yakında bilecekler onlar.”

(Emekli İMAM Hatip: Osman Yıldız)



Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar". (En.am suresi. Ayet 150)

Allahın! düşmanlarının bayramlarını kutlamaktan sakının (Hazreti Ömer ra.)

"Kim herhangi bir gruba benzerse o da onlardandır." (Ebu Davûd, Libas 4) diyor Peygamberimiz. (asm)

15 Ara 2011

DÖRT KAPI

 

DÖRT KAPI


Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;
"-Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"-Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine

eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım.
...
Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.
Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana; "-İşte sana istediğin örnekler....
Birinci, şeriat kapısını geçmiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.
İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu.
Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.
Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile..."
 [Hz.MEVLANA]

Zaman mı durdu

Bayburt Eymur Köyü



Zaman mı durdu...??
Saatler geçmiyor mu....??
Yeriniz de mi sayıyorsunuz..??
Tek bir nedeni var!!!!!


O da.......!!!!
Muhtemelen saatiniz bozulmuştur:))))

10 Ara 2011

Cami'de namazın fazileti

Cami'de namazın fazileti




CENNETİ ARZULAYAN, CAMİYE DOĞRU ADIMLARINI ÇOĞALTSIN! 

“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekât’ı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler iman eder. İşte onların doğru yolu bulmaları umulur.” (Tevbe: 18)

Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilmiştir. Dedi ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir beldenin Allah’a en sevimli yerleri o beldenin mescitleridir. Bir beldenin Allah’a en sevimsiz yerleri o beldenin çarşılarıdır.” (Müslim, İbn-u Huzeyme, İbn-u Hibban)

Çünkü Kadı İyad’ın da (r.a) dediği gibi; mescitler ihlâs ve takva üzere bina edilmiştir. Çarşı ve pazarlarda ise sırf dünya için çalışılır, genelde yüce Allah’ın zikri yapılmaz, yalan yere yemin edilir ve insanlar aldatılır. Bu nedenle mescitler, Allah’ın rahmetinin indiği yerlerdir, çarşı ve pazarlar ise bunun aksinedir.

“MESCİT” kelimesi Arapça olup sözlük anlamı secdenin yapıldığı yerdir. İslam ıstılahında ise; İslami prensiplere göre Allah’a kulluğun ve ibadetin yapılması için inşa edilen binadır. İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kulluk olduğu için, Mescitlerin İslam’da ve Müslümanın hayatında yeri pek büyük ve mühimdir.

Bu nedenledir ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem mescitlere gitmeyi çokça teşvik etmiş ve gidenlerin büyük mükâfata nail olacağını müjdelemiştir.

Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilmiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdular ki; “Kim evinde temizlenir, sonra Allah’ın evlerinden birine; Allah’ın farzlarından birini eda etmek için giderse, adımlarının birisi bir günahı yok eder, diğeri de bir derece yükseltir.” (Müslim, Ebu Avane, Beyhaki)

Yine Ebu Hureyre’den (r.a) Resulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdular ki; “Kim sabahleyin ve akşamleyin mescide gidip gelirse; her gidiş gelişinde, Allah (celleh celaluh) o kimseye cennette konaklayacağı yeri hazırlar.” (Buhari, Müslim, Ahmed)

İmam Nevevi (Rahimehullah) Müslim şerhinde şunları söylemiştir: “Hadis-i şerifin (Arapça) metninde sabah-akşam (anlamındaki “Ğuduvv” ve “Revah”dan) kasıt bütün namazlara devam etmektir.” (Müslim Tercümesinden)

Mescitlere devam etmek imanın alametlerindendir:
Ebu Said El-Hudri’den (r.a) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki; “Bir adamın mescitlere gitmeyi adet edindiğini gördüğünüz zaman onun imanlı olduğuna şahitlik ediniz. Çünkü Allah (celle celaluh): “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar ederler” buyurmuştur. (Tirmizi rivayet etmiş ve Hasen bir hadis olduğunu ifade etmiştir)

İbn-u Allan der ki; “Mescitlere gitmeyi adet edinmekten kasıt camiden çıktıktan sonra tekrar dönünceye kadar kalbinin camiye bağlı kalmasıdır.” Suyuti (rahimehullah) ise; “Bundan kasıt, camiye aşırı sevgi beslemesi ve cemaati terk etmemesidir.” demiş. Münavi de şunları söylemektedir: “Yani kim mescitlerde oturmaya alışırsa… O mescitler ki dünya cennetleridir. Zira mescitler, iman ehlinin karargâhı olan cennetlere ulaştıran sebeplerdir. Ya da manası şöyledir: Kim mescitlere şiddetli sevgi besliyor, onlardaki cemaatten geri durmuyor ve içlerinde namaz kılmakla onlara özen gösteriyor, gözetip kolluyor veya onları imar ediyor, tamir ediyor, eskiyen şeylerini yeniliyor ve maslahatı için çabalıyorsa… demektir.” Münavi devamla şunları söylüyor:
“En uygunu hadis-i şerifi zikredilen bütün bu manalara teşmil etmek ve hamletmektir. Yani hadisin bu manaların hepsini kapsadığını kabul etmektir. O halde kim itikâf veya içtihat için camilerde kalır ve onlardan ayrılmazsa veya kalbi hep onlara meylederse veya zikir ve namaz gibi ibadetlerle onları imar ederse veya yıkılmış yerlerini tamir ederse ve şiarlarını ayakta tutmak için çaba sarf ederse (imanına şahitlik edin) yani zahiren onun gerçek bir mümin olduğunu kesin olarak ifade edin.” (Feyd-ül Kadir)

Öyleyse gece-gündüz cami ile irtibat halinde olmak gerekir. Camiye yakın veya uzak olmak bir şeyi değiştirmemelidir. Hatta uzak olmak adımların çoğalmasına neden olduğu için daha çok tercih edilmiştir.

Ebu Musa El-Eşari’den (r.a): Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdular: “Namazdaki sevap açısından insanların en büyüğü derece derece uzaktan (mescide doğru) yürüyüp gelen kimse’(nin alacağı sevabdir.” (Buhari, Müslim)
Cabir bin Abdullah’tan (r.a) rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve selem camiye yakın bir yere taşınmak isteyen Selemeoğullarına; “Ey Selemeoğulları! Yerinizde kalın, attığınız her adımın sevabı yazılsın. Yerinizde kalın attığınız her adımın sevabı yazılsın.” diye buyurdu. (Müslim, Ahmed, El-Müsned)
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: Resulullah sallallahu aleyhi ve selem (sahabelere); “Size Allah’ın günahları ne ile yok ettiğini ve derecelerini ne ile yükselttiğini göstereyim mi?” buyurdu. Sahabeler; “Evet ey Allahın Resulü” dediler. Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem): “Güçlüklere rağmen abdesti yerli yerinde almak, mescitlere doğru çok adım atmak ve namazdan sonra diğer namazı beklemektir. İşte bu yaptığınız sizin için ribattır (sınırda düşmanın içeriye sızmasına karşı tuttuğunuz nöbet gibidir. Zira bunda da en azılı olan düşman olan nefis engellenmiş olur)” (Müslim, Nesai, Tirmizi)

İmam Nevevi’nin Kadı İyad’dan (Rahimehumullah) naklettiği gibi; mescitlere doğru çok adım atmak, evin onlara uzaklığı ve kişinin onlara çok gidip gelmesi ile olur. Günahları yok etmek ise, onları bağışlamak ve Hafaza Meleklerinin defterinden silmekle olur. Bu da cennette derecelerin yükseltilmesine delildir. (Nevevi, Müslim şerhinden) zaten Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiği bir hadisi şerifte de; “Kıyamet gününde arşın gölgesinde muhafaza edilen yedi kişiden biri de kalbi mescitlere bağlı kişi olduğu buyrulmuştur” (Ebu Davud hariç beş hadis imamı)

Gece karanlığında mescitlere gitmek ise kıyamet gününde nur kazandırır:
Büreyd (ra)’den rivayet edilmiştir. Efendimiz aleyhisselatu vesselam buyurdular ki; “Karanlıklarda mescitlere gidenlere kıyamet gününde tam nur ile müjde verin.” (Ebu Davud, Tirmizi) Taberi’nin rivayeti ise şöyledir: “Geceleyin karanlıkta camilere gidenleri kıyamet gününde nurdan minberlerle müjdeleyin. İnsanlar korktuğu halde onlar korkmazlar.”

İbnu Allan: “Hadis-i şerifte karanlıkların çoğul olarak gelmesi, sabah ve yatsı karanlığını kapsar. Tam nurdan kasıt da her yönden mevcut olan nurdur ve kıyamet gününden kasıt ise sırattır.” der.

Evet, ne zamanki gece karanlığında ibadete doğru yürüme eziyetine katlandılar, kıyamet gününde onlar için aydınlık yapacak bir nur ile mükâfatlandırıldılar. Her ne kadar bazıları fener ışığında yürüse de bu nur karanlıkta cemaate yürüyen herkes için garantilenmiş bir nurdur. Nasıl ki daha uzak bir mesafeden hacca gelen birisine haccın sevabına ek, yol ve yol külfeti içinde sevap veriliyor, aynen öyle uzak yerden ve mum veya fenerin ışığında cemaate gelen kişiye de uzaklığın sevabıyla birlikte mum ve fenerinin külfet ve masrafı için de sevap verilecektir. (Feyd-ül Kadir)

Bazı âlimlerin dediğine göre “Nur”un “tam” olarak vasıflanmasının sebebi şudur; zira herkesin ameline göre nurun miktarı değişir. Hem hürmetine binaen, Kelime-i şahadeti söyleyen mümin, münafık herkese nurun aslı verilir. Sonra münafıkların nuru kesilir ve “Rabbimiz! Nurumuzu tamamla!” derler.

Tayyibî der ki; “Anlaşılıyor ki, kim bu fırsatı değerlendirirse ki o da dünyada karanlıkta camilere yürümektir. Kıyamette nebiler ve doğrularla beraber olur.

Hadislerden Anladıklarımız:
Burada zikrettiğimiz hadislerden ve bu hadislere dair ulemanın sözlerinden önümüze başlıca beş mesele çıkmaktadır:
1 – İslam’da mescidin ehemmiyeti: Mescitler, Allah-u Teâlâ’nın en çok sevdiği yerlerdir. Ve Allah (Celle Celaluh) mescitlerin inşasını, bakımını, tamirini ve bahusus zikir ve ibadetle şenlendirip imar etmesini Müslümanlara emanet etmiştir.
2 – Mescitlere gitmek: Mescitlere her gidiş ve geliş, kul hakkı hariç günahların affına ve Allah Tebareke ve Teâlâ nezdinde derecelerin yükselmesine vesiledir.
3 – Mescitlere gitmeyi alışkanlık haline getirmek: Bu hususiyet kişinin mümin olduğunun alameti sayılmış ve bunu müşahede edenlerden de bu hususta şahitlik etmeleri de istenmiştir. Hem böyle bir zat, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelenmekle müjdelenmiştir.
4 – Mescitlere doğru çok adım atmak: Her bir adımın ayrı bir sevabı olduğundan namazdaki en büyük sevap en uzak yerden geldiği için en çok adım atan kimseye verilir ve günahları yok olur.
5 – Gece karanlığında mescide gitmek: Dünyadaki gece karanlığının verdiği sıkıntıya karşı kıyamette bütün sıkıntıları unutturan tam ve mükemmel nur verilmiştir, nurdan minberler verilmiştir.


Abdulkuddus Yalcın, caminin önemi hakkında yaptığı tespitlerine dayanak olarak İslam Kültür Külliyatının en önemlilerinin başında gelen Hadisleri kaynak göstermiştir. Camilerin imarı ve bakımının yanında zikir ve ibadetlerle şenlendirilmesi gerektiğini, mescitlere gitmeyi alışkanlık haline getirmememiz gerektiğini ve gündüz olduğu gibi geceleri de mescitlerin müdavimi olmak gerektiğini dile getiriyor.

A.Kuddus Yalçin (inzar Dergisi 86. Sayı)

6 Ara 2011

AŞURENİN TARİFİ


AŞURENİN TARİFİ



      Bilindiği üzre bu ayda aşure pişirmek ve komşulara ikram etmek, bu mübarek ayda çok sevaptır. Bizde bunun tarifini alıntı yapmak suretiyle (aşağıda  olduğu gibi) okuyucularımızla paylaşmak istedik pişirp yiyenlere afiyet olsun Allah kabul etsin.


MALZEMELR:
2 su bardağı aşurelik buğday 1 su bardağı nohut 5 su bardağı tozşeker 1 su bardağı kuru fasulye 15 su bardağı su Yarım su bardağı pirinç 1 su bardağı kuru üzüm 1 su bardağı küp doğranmış kayısı 1 su bardağı doğranmış kuru incir 1 portakal


Hazırlanışı:
* Buğday, fasulye, nohut ve üzümü yıkayıp ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük bir çelik tencereye alın. 15 su bardağı su ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin kapağını kapatın ve 30 dakika kaynatın. Fasulye ve nohutu süzüp ayrı kaplarda haşlayın.

* Pirinci yıkayıp süzün ve buğdaya ilave edin. Buğday taneleri iyice yumuşayıncaya kadar yaklaşık 4.5 saat kısık ateşte arasıra karıştırarak pişirin.

* Buğdayın suyu un çorbası kıvamına gelmek üzereyken tozşeker, nohut ve kuru fasulyeyi ekleyin. Portakalın kabuğunu ince ince doğrayıp karışıma ekleyin. Kuru üzüm ve kuru kayısıyı ilave edip karıştırın. Birkaç taşım kaynattıktan sonra ateşten alın.

* Aşure piştikten sonra doğranmış inciri ekleyip karıştırın. Sıcakken kaselere boşaltın. Soğuyunca üzerini ceviz içi, Antep fıstığı, kuş üzümü, tarçın ve nar taneleri ile süsleyerek servis yapın. İsteğe bağlı olarak gülsuyu da serpebilirsini


Süsleme için:

1 su bardağı kuş üzümü Çekilmiş ceviz içi, Antep fıstığı Tarçın, nar taneleri

Ekleyen: TARİF DEFTERİ



5 Ara 2011

Mü’minler sadece kardeştirler

Bayburt Eymur Köyü


İnananları imanda kardeş kılan Allah’a hamdolsun.

...“Mü’minler sadece kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a 
karşı sorumlu davranın ki, O’nun merhametine nail olasınız” (Hucurat 49/10).


“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!” (Âl-i İmran 3/103).

Allah’ın ipi… Bu ifadeyi Allah Rasulü nasıl tefsir etmiş biliyor musunuz? “Kur’an” ile. Evet, Allah Rasulü, “Allah’ın ipi Kur’an’dır” buyuruyor (Müslim, Akdıye 10, Fedailü’s-Sahabe 37; Tirmizî, Menakıb 31). Şu halde Allah’ın emri açık: “Kur’an’a hep birlikte sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!” Efendimiz’in “Allah’ın ipi”ni Kur’an ile açıklaması sebepsiz değil. Zira kardeşliğin kanununu ancak Allah yazabilirdi. Vahiy işte Allah’ın yazdığı ebedî kardeşlik kanunudur. Eğer vahiy de kardeş kılamayacaksa mü’minleri, onları başka kardeş kılacak bir şey yoktur. Zira iman ettiklerini iddia ettikleri Allah’ın kitabı da birleştiremiyorsa bir zümreyi, onları ne birleştirebilir? Bu takdirde onların iman iddiaları mesnetsiz kalmış olmaktadır.

Kardeşlik aşkına Kur’an’ı dinleyin, Kur’an aşkına kardeş olun!
Kur’an, kardeşin kardeşi tahkir etmesini, tezyif etmesini, gıybet etmesini, hatalarını araştırmasını yasaklıyor. Kur’an, kardeşin kardeşe iftira etmesini, suizan etmesini, kin gütmesini yasaklıyor. Kur’an, mü’minlere aralarında adaleti tesis etmelerini emrediyor.
Kardeşlik aşkına Peygamber’i dinleyin, Peygamber aşkına kardeş olun!
Peygamber’in şu çağrısı, kardeşliğin empati üzerine kurulduğunun isbatıdır: “Sizden biri kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe (hakiki manada) iman etmiş olmaz” (Buhari, Kitabu’l-İman 6).


“İNSANLAR YA İNSANLIKTA EŞİN, YA DA DİNDE KARDEŞİNDİR.”
(HZ. ALİ)

Alıntı:Ahaffi